Kadın Kadının Kurdu Mudur?
- Şenay Kum Göz
- 18 Haz
- 4 dakikada okunur

Aslı "insan insanın kurdudur" olan söz zaman içinde "kadın kadının kurdudur" olarak evrilmiş. Herkesin etrafında bu sözü haklı çıkaran birisi ya da birileri olabilir mutlaka. Ama tıpkı bu söz gibi orjinal halinden değişerek evrilen bir söz daha var ki o da "kadın kadının yurdudur." Ve ben tarafımı burada tutmaya devam edeceğim.
Son zamanlarda karşılaştığım bazı kadın profilleri varlıklarını tamamıyla karanlığa adamış gibiler. Dayanışma yerine kuyu kazmak, destek olmak yerine çomak sokmak, iyiyi büyütmek yerine dibe çekmek derdinde olanları görüyorum. Üzülüyor insan, iyiyi seçme fırsatını kaçırmalarına üzülüyor. Bir insanın dahası bir kadının var etmek yerine yok etmeyi seçiyor olmasına üzülüyor. Odaklarının yalnızca zarar vermekten yana olmasına üzülüyor.
Oysa kadın gerçekten bir süper güç. Tek bir kadın bile büyük bir güç demekken el ele tutuşan birbirini destekleyen kadınlar ne büyük bir güç ortaya çıkarır. Ben bizzat görüyorum ve içinde yaşıyorum bu ortaya çıkan büyük gücün.
Sosyal medyada gördüğüm ve kime ait olduğunu bilmediğim çok güzel bir cümle var aklımda kalan; kendine bahçesine bir çiçek ekememiş insanlar, karşı bahçenin toprağı altındaki tohuma bile öfkelidir.
Konudan konuya atlıyor gibi olacak ama aslında bağlantılı. Geçen hafta Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek vefat etti ve bence hepimize, herkese, özellikle yöneticilere ders niteliğindeydi ölümü ve cenazesi. Sadece 1,5 yıl görev yaptığı
şehirde neredeyse tüm şehir arkasından ağladı, istisnasız. Bu çok büyük başarı. Niyet hizmet etmek olunca içten, samimi karşılık bulmaması mümkün değil.
Yaşadığımız hayat sonsuz değil, kesin olan tek şey bir sonu olduğu ve kesin olmayan ise ne zaman olacağı. O yüzden değer mi kavgaya, kırgınlığa, kötülüğe. Beklenen son geldiğinde makam, mevki, mal, mülk hepsi anlamını yitiriyor. Nasıl biri olduğun, nasıl yaşadığın kalıyor senden geriye.
Elbette hayat seçimlerden ibaret. Seçimi neyden yana kullandığın belirliyor kişiliğini. Yapmayı mı seçiyorsun yıkmayı mı, büyütmeyi mi seçiyorsun talan etmeyi mi? Yaptığımız seçimler kendimiz için tohumlar ekiyor. Ne ekersen onu biçersin misali.
Bugüne kadar öğrendiğim bir şey varsa o da şu ki; her şeyin başı önce kendini sevmekle başlıyor. Yani kendini sevmeden kendine şefkatle yaklaşmadan dışarıya faydanın olması mümkün değil. İnsanlar öfke kaynaklarını dışarda arıyor genelde ama o kadar uzak değil aslında. Çünkü deneyim yüzde yüz içten dışa işliyor.
Acı olan şu ki içten yaralı olan birinin başka birini yaralamadan yaşaması mümkün olmuyor sanırım. Dolayısıyla kendisine şefkat duymayan birinin başkasına şefkat göstermesi de zor oluyor. İşte bu yüzden gerçek iyileşme için önce kendimize dönmemiz gerekiyor. Çünkü bütün sorunların çözümü hep kendi içimizde.
Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeden, kırılganlıklarımızla barışmadan, geçmişin yüklerini yavaşça bırakmadan başka birine el uzatmak mümkün değil. Kendimize sevgiyle bakmayı öğrenmeden, başkalarının ışığını kıskanmadan durmak da kolay değil.
Bazen en büyük eksikliği sevgi olan bir kalp, en fazla zararı verir. Çünkü sevgiye aç olan, acıyla konuşur; bağırır, kıskanır, yok etmek ister. Oysa kendiyle barışmış bir insan, başkasının başarısını tehdit olarak görmez; kendiyle dost olmuş biri, başkasına da dost olabilir.
İyileşmek, incitmekten vazgeçmeyi seçmekle başlıyor. Kendi içinde huzur bulan biri, dışarıda kavga aramaz. O yüzden kadınların birbirine destek olabilmesi için önce kendi iç sesini yumuşatması gerek. Kendine seslenirken bile nazik olan kadın, başka bir kadını yargılamadan da sevebilir.
Kendini Sevmeyi Öğrenmenin Yolları
Kendini sevmek çoğu zaman dışarıdan öğretilmeyen bir beceri. Hatta tam tersi; eksiklerimizi görmeye, başkalarıyla kıyaslamaya, hep daha fazlasını yapmaya koşullandırılıyoruz. Ama içimizde bir yer var ki, sevgiyle dokunulmayı, anlaşılmayı, onaylanmayı bekliyor. Ve güzel olan şu ki, bu sevgiyi en iyi yine kendimizden alabiliriz.
İşte kendini sevmeyi öğrenmenin bazı yolları:
1. İç Sesini Duy ve Yumuşat
Kendine nasıl konuşuyorsun? Sert, yargılayıcı, sabırsız bir iç sesin mi var? Belki de ilk adım bu sesi fark edip ona biraz yumuşaklık katmak. "Yine beceremedim" demek yerine, “Çabaladım, elimden geleni yaptım” demek bile bir şefkat pratiğidir. O iç ses genelde bir aile büyüğüne ait oluyor yani en azından benim öyleydi.
2. Kendinle Zaman Geçir
Kendini sevmenin yolu, kendinle kaliteli zaman geçirmekten geçiyor. Yalnızken keyif alabileceğin şeyleri bul: bir yürüyüş, bir fincan kahve, bir günlüğe dökülen iç ses… Kendini dinlediğin o sessiz anlar, öz sevginin filizlendiği yerdir.
3. Kendini Onayla, Başkasından Bekleme
Başarılarını takdir etmeyi öğren. Küçük bir adım da olsa kendine “aferin” de. Onaylanmak için başkalarının gözüne bakmak yerine, kendi iç gözünle görmeye çalış başarını, emeğini, niyetini.
4. Kusurlarını Kucakla
Mükemmel olmak zorunda değilsin. Hepimizin eksikleri, hataları, geçmişten taşıdıkları var. Ama bunlar sevgiye engel değil. Tam aksine, insan oluşumuzun parçası. Kusurlarını bastırmak yerine “evet, bu da benim bir parçam” demeyi dene.
5. Sınır Koymayı Öğren
Kendini sevmek, herkese “evet” demek değil. Bazen “hayır” demek, en büyük öz şefkat eylemidir. Enerjini tüketen ilişkilerden, seni küçülten ortamlardan uzak durmak, kendine duyduğun saygının göstergesidir.
6. Kendine Sarılmayı Unutma
Gerçek anlamda: Günde bir kez bile olsa, ellerini kalbinin üstüne koyup derin bir nefes al. “Buradayım, yanındayım, seni görüyorum” demeyi kendine hak gör. Dışarıdan beklediğin o şefkati önce kendine sunmayı dene.
Kendini sevmek bir varış değil, bir yolculuk. Bazen düşerek, bazen tökezleyerek ama her defasında kendine geri dönerek yürüdüğün bir yol. Ve bu yolda ne kadar içten olursan, o kadar iyileşirsin. Kendine yaklaştıkça başkalarına da sevgiyle yaklaşman kolaylaşır.
Ve eğer bunları tek başına yapmakta zorlanıyorsa destek almaktan çekinmemeli kimse. Üstelik şu yaşadığımız dönemde bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken kimse çözemediği travması yüzünden bir başkasına eziyet etmemeli.
Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Hadi dertleşelim 👇
Yorumlar